- “Bizim dinimiz” dediğimiz İslam tüm insanlığa hitap etmekte ve tüm varoluşu tanımlamaktadır. İslam varlığın estetik kodlarıyla barışık yaşamanın adıdır. “Biz” diye bildiklerimiz de “başkaları” diye ötelediklerimiz de İslam’a sahip olmakla değil İslam’a tâbi olmakla yükümlüdür. İslam, bize ait değil, “bizim dinimiz” değil; biz İslam’a aidiz.
- Takva sahibi olmak, Allah’a daha yakın olmaktır. Allah’a yakınlığı ancak Allah bilir ve Allah ölçer. O yakınlığın bir rengi ve tonu yoktur. Kimse kendisini başkalarına göre “koyu” Müslüman, bir başkasını da kendisine göre “light” ya da “ılımlı” sayamaz. Hele de dinde daha “ileri” olan biri “geride” kaldığını düşündüğü birilerini aşağılayamaz. Kılık kıyafetiyle, zikri ve tarikatıyla, camiye gidiş sıklığı ve Kur’ân’dan daha çok sayfa okumakla kendini “daha muttaki” bilenler, daha az “takva” bildiklerine tepeden bakamaz. Çünkü, Allah’la olmak, Allah’ı yanına çekip başkaları üzerinde Allah adına otorite kullanmak değildir. Allah’a daha yakın olan, Allah’a muhatap olmanın sorumluluğuyla daha çok titrer. Sapma tehlikesini daha yakınlarında bilerek daha çok duyarlılık yüklenir, daha çok tövbe etme ihtiyacı duyar. Daha çok sevildiğini bilerek, o sevgiyi yitirme mahcubiyetini daha çok taşır. Başkalarından önce kendine çekidüzen verir. Kendi hatalarını sayıp dökmekten hatalarından dolayı başkalarına sövüp saymaya fırsat bulmaz. Kendi ayıplarını bilmenin mahcubiyetiyle başkalarını kınamaya yüzü kalmaz. Daha az günahkâr olan daha çok günahkâr olana düşman olmaz. Aksine o günaha kendisinin de sapabileceğini hatırlar, günahtan korkar, günahkâra acır. Günahkârın günahına bakıp kendisini temize çıkarmaya kalkmaz. Kendini günahtan uzak tuttuğu için gururlanmak yerine sadece Rabbine şükreder. “Ben çarşaflıyım sen değilsin” çarşafından ayrıcalık çıkarmaz. “Ben namaz kılıyorum, sen bara gidiyorsun ama...” türü dışlamalara prim vermez.
- İslam ilk insanla başlamıştır. İslam, her insanla yeniden başlar. Her insan, İslam’a teslim olma borçludur. Teslimiyet borcunu tam olarak ödeyip alacaklı duruma geçmiş biri de olmadı henüz. Hazreti Peygamber (asm) bile “Sana hakkıyla şükredemedik…” diyerek hakkını hakkını veremediğini belirtir. Öyleyse, kendini doğuştan “Müslüman” bilen bizlerin Müslümanlığımıza bir mirasmış gibi yaslanıp “başkaları”na üstünlük taslama hakkı yok. Tam da bu yüzden, “Allah indinde din İslam’dır” mealindeki ayete “Allah indinde ben ne kadar Müslümanım?” diye kendimizi sorgulayacak bir sorumlulukla muhatap oluruz. “Allah indinde din İslam’dır” ayetini “Allah indinde sadece Müslümanlar makbuldür; o da biziz!” diye anlarsak, ayetin anlamını ıskalarız, teslim olma sorumluluğunu üzerimizden atarız. Hıristiyan diye bildiğim adamın Allah indindeki makbuliyetini sorgulamaktan daha öncelikli olan, Müslüman diye bildiğim benim Allah indindeki makbuliyetimi sorgulamaktır. Önceliğimi böyle bilirsem, Allah indinde adam olmak için umutlanırım. Öbür türlüsü kendime başkalarının hataları üzerinden erdem biçmeye kalkmaktır ki, baştan adam olmanın yolunu kendime kapatırım.
- Kur’ân “bizim” diye kendi kültürümüze hapsedeceğimiz, ulusal kimliğimizin etiketi, kişisel anlayışlarımızın kalkanı yapacağımız nostaljik bir hatıra değildir. Kur’ân, Yaratıcı’nın tüm insanlığa hitabıdır. İnsanlığın ortak paydasıdır. Vahiy, müslümanların tarafını tutmaz. Müslümanları daha çok sözlerine tâbi olmaya çağırır. Hitabı “insanlık ailesi”nedir: “Yâ eyyühennâs…” “Yâ eyyühe’l insan…” Hitabı “iman etme çabası içinde olan herkes”e yöneliktir. “Yâ eyyühellezîne âmenu…/ey iman edenler…” şeklindeki hitapları, kendilerini mümin bilenleri onaylamak için değil, o onayı hak edecek iman etme eyleminin hakkını vermeye çağrıdır. Kur’ân “bizim kitabımız” diye yanımıza çekerek başkaları karşısında kullanacağımız bir koz değil, başkalarından çok biz muhataplarını anlama, kavrama, yaşama sorumluluğuyla borçlandırır. Kur’ân’dan üstünlük alacaklı değiliz; Kur’ân’a sorumluluk borçluyuz. Kitab’a yaslanmamız, Kitab’la uslanmamız gerekir. Kitab’ına uydurmak değil, Kitab’a uymak beklenir Müslümanlardan.
- İnsan gibidir Kur’ân; kendisine ne kadar ilgi gösterilirse o da o kadar ilgi gösterir. Ne kadar ciddiye alınırsa, o kadar derinden söyler sözlerini. “Bizim kitabımız” diyerek kendilerini Kur’ân’ın muhatabı sayan bizler, Kur’ân’a başkalarından daha çok ilgi borçluyuz. Kur’ân üzerinden kendine ayrıcalıklar biçmeler, üstünlükler devşirmeler Müslüman’ın işi değil. Müslüman’a düşen Kitab’ın hakkını vermektir; Kitab üzerinden hak talep etmek değil. Hal böyle olunca, “Hıristiyanlar ve Yahudiler kendi kitaplarını tahrif etmişler” gerekçesinin ardına saklanıp ona buna “diyalogcu” demelerle kendimizi temize çıkarmak boş iş… Artık ayetleri aklımızca tasnif etmeyi bırakmalı, aklımızı ayetlere vurup aklımızı dönüştürmeye bakmalıyız.
- İmanın şartları arasında Tevrat’a ve İncil’e de iman etmek vardır. “Kitaplara iman etmek” İncil’e ve Tevrat’a inanmayı içerir. Peygamberlere iman etmek, İsa Aleyhisselam’ı da Mûsa Aleyhisselam’ı da “bizim peygamberimiz” bilmek demeye gelir. Kim demiş “onlar başkalarının Peygamberi” diye. Hiç olmazsa, “Bizim Kitabımız”da bu iki peygamberin sözünün sözümüz edildiğini bilelim de susalım.. İncil de, Tevrat da, İncil’in ve Tevrat’ın takipçileri de bir şekilde bir yerde bir gerçeği dillendiriyorsa, o gerçeğe sırt dönmek, yok saymak, dudak bükmek insanlığa sığar mı? İnsanlığa sığmayan Müslümanlığa sığar mı?
- İslam, kimin elinde olursa olsun doğru ve güzel olana taraftar olma duyarlılığıdır. Müslüman bir ülkede yaşamaya dayanıp, Müslüman bir ebeveynden doğmaya yaslanıp İslam’ı kendi taraftarımız eylemek, çantada keklik görmek değildir. Çin’de de olsa, Çince de söylense, “kitapsız” bir Çinli’nin dudağından dökülüyor da olsa, hikmet yitiğimizdir. Bulunduğu yerde görüp almak, başımıza taç etmek İslam’ın şartıdır. Çirkin ve batıl söz, şeyhimizin dudağında da olsa, zulüm ve aşağılama kardeşimizin elinden de gelse, karşısındayız, “münker”imizdir, bize ait değildir. “Biz Müslümanız, haklıyız; onlar Hıristiyan, Yahudi ve kâfir; haksızlar” kolaycılığı daha konforlu geliyor olabilir ama işe yaramaz. Bu yaklaşım İslam’ı sadece “Müslüman taraftarlığı” olarak tarif eder; kimseyi hakkıyla İslam etmez.
- Gariptir ki, ülkemizde “misyonerlik”e açıkça ve topluca tepki gösterirken, ahlaksızlığa ve dinsizliğe karşı pek suskunuzdur. Çünkü “misyonerler” “bizim dinimiz”e karşı “kendi dinlerini” takdim ederler. Türklere ait olmayan bir dinin propagandası “kanımıza dokunur.” Ama Türkleştirildiği için tüm “millî”ler ahlaksızlık da olsa benimsenebilir. Meselâ, “millî” ise “piyango”ya ses çıkmaz, “millî içki” olduğu sürece rakıya laf edilmez. Mesele hakikatin izinden yürümekse, “bize ait olan” ve “bize ait olmayan” diye bir ayırım yoktur. Hakikat bize ait değil, biz hakikate ait olmalıyız. Kaldı ki Hıristiyan misyonerinin bize Hz. İsa’yı ve Hz. Meryem’i daha iyi anlatması mümkün müdür ki? “Biz” bir Müslüman olarak İsa Aleyhisselam’a misyonerden daha çok tâbi değil miyiz? Hazreti Meryem’i nice papaz ve rahipten daha iyi ve net tanıyor değil miyiz? Kur’ân’da Peygamberimiz Muhammed Mustafa (asm) annesi hakkında tek bir kelime yokken, İsa Aleyhisselam’ın annesi hakkında tek başına sûre var değil midir? Herkese ve her millete ait olan İslam’ı “millî”leştirirsek, işte o zaman misyonerlerin düştüğü hataya düşeriz; Hıristiyanlaşırız, Yahudileşiriz. Hıristiyanlardan çekineceğimize Hıristiyanlaşmaktan çekinmeli değil miydik? Yahudilerin hepsini insafsızca lanetli ilan edene kadar içimizdeki Yahudileşme eğilimine karşı canla başla direnmeli değil miyiz?
- “Onlar kitaplarını tahrif etmiş, biz öyle bir şey yapmadık ki…” diyerek, Kur’ân’ın tarifiyle “Ehl-i Kitab” olan Hıristiyan ve Yahudileri hepten kâfir edip kendimizi hepten aklamak yok İslam’da. Tamam; “Tevrat ve İncil ile Yahudi ve Hıristiyanlar arasında "tahrif" ilişkisi var. Onlar Kitab'ı tahrif ettiler. Muharref bir Kitab'a inanmaya tepki gösteriyoruz Müslümanlar olarak. Haklıyız elbette. Ancak, Kur'ân ile Müslümanlar arasındaki ilişkiyi tarif eden "tehcir"e de aynı derecede tepki göstermemiz gerekmez mi? Kur'ân'ın tarifiyle (25/30) Müslümanlar da Kitab'ı “mehcur” etmiştir. Yani Kitab'a “son kullanma tarihi geçmiş, miadı dolmuş, tedavülden kalkmış kalp para” muamelesi yapmaktadırlar. Kitab'ı tahrif etmeye gösterdiğimiz tepkinin hiç olmazsa onda birini tehcir etmeye göstermemiz gerekmez mi? Üstelik tahrif başkalarının cürmü tehcir bizim cürmümüzdür. Müslüman’a kendi kusurunu başkalarından daha büyük bilmek düşüyor değil mi?
- “Emr-i bi’lmaruf, nehy-i ani’lmünker” doğru bildiğimizi başkalarına emretmek, yanlış bildiğimizi başkalarına yasaklamak değildir. Bildiğimiz doğru ve yanlışlar önce kendi yakamıza yapışmamızı gerektirir. “Ben ne kadar doğruyu yaşıyorum?” diye kendini sorgulatır. Başkalarına doğruyu “emretme”nin en doğru, en sahici ve en etkili yolu, kendine doğruyu emretmektir, kendi nefsinde doğruyu yaşamaktır. “Emr-i bi’lmaruf, nehy-i ani’lmünker” başkalarına jandarma yapmaz bizi. Yoksa, merhemini başına sürmeyen kel gibi çaresiz ve komik oluruz. Bir kişiden “kendi maruf”u bildiği bir işi yapması istenir ancak. Namaz kılmayı kendine “maruf” yani “güzel bir borç” bilmiyorsa kişi, ona namazı emretmek sadece zorlama olur. “Emretmek” demek, ona namazın güzelliğini anlatacak zarafeti kuşanmaktır. Namazı “emretmek”, namaz kılan biri olarak namazımızla başkalarına örnek olmakla başlar. Namazı başkalarına emreden daha çok kendine namaz kıldırır, kendini namazla daha çok adam kılar. Namaz kılmayandan daha çok secde eder. Başkalarını uyarırken, kendi kıyafetine, kendi anlayışına, kendi cemaatine, kendinden yana olmaya çağırmaz insanı, Rabbine çağırır. Hakikati anlatmanın karşılığında kendine taraftarlık ücreti istemez. Çok iyi bilir ki Rabbi “ücret istemeyenlere tâbi ol”maya çağırır insanları.
- Bu vesileyle, Kur’ân’ın “kötüler”den söz ederken de, “kötüler”in kötülükleriyle meşgul olmaya değil, kötüler karşısında da iyi olmaya, kötülüklerden uzak durmaya çağırdığını hatırlamak gerek. Örneğin, Musa ve Harun Aleyhimüsselâm’ı “azgın” Firavun karşısında “yumuşak sözlü” olmaya çağırırken, kendi elçilerine sorumluluk yükler. Firavun üzerinden Mûsa’ca (as) duruşu öğretir bize. Bu durumda, Elçi’lerin izinden yürüdüğünü söyleyen “bizler”i de Firavun’un nasıl bir adam olduğu değil Firavun karşısında nasıl bir adam olunacağı ilgilendirir. Mevlana’nın hatırlatmasıyla, başkası şarap içmiş olabilir ama bizim sarhoşa sarhoşça davranmayacak bir ayıklık içinde olmamız gerekir. Yoksa şarabı başkası içer, biz sarhoş oluruz; değil mi?
- Haddimi biliyorum. Yazdıklarımda hata olabileceğini kabul ediyorum. Eksik anlatmış, yanlış anlaşılacak şekilde yazmış olabilirim ama yerleşik sloganların düşünce yerine koyulmasına da karşıyım. Haddimi bildirmeye kalkanların da haddini bilmiş olmasını diliyorum. Bunları İslam’dan ayrıcalık elde etmiş biri olarak değil, İslam’a teslimiyet borcumu ödemek niyetiyle yazıyorum. Bu hatırlatmaları, Kur’ân’ı taraftarım eylemek için değil, Kur’ân’a talebe olmak için yapıyorum.
28 Şubat 2011 Pazartesi
Kimileri Rahat Yatar Yatakta...Kimileri İçin Ölüm Atakta...Ey İnsan Ne Kadar Gökte Görürsen Gör Kendini Bedenin Hala Batakta...[
25 Şubat 2011 Cuma
Dünyada işlenmesi güç üç şey vardır: Elmas, çelik ve insan ruhu
İmam-ı Beyheki Delail kitabında şöyle rivayet eder:
"Eshab-ı kiramdan İmran bin Husayn (Radıyallahü anh), şefaatle ilgili bazı hadisler nakleder. Oradakilerden biri der ki:
- Siz hadisler bildiriyorsunuz, fakat biz bunlarla ilgili Kur’anda bir şey bulamıyoruz.
İmran bin Husayn hazretleri buyurur ki:
- Sen Kur’anı okudun mu?
- Evet.
- Kur’anda sabah namazının farzının iki, akşamınkinin üç, öğle, ikindi ve yatsının farzının ise dört rekat olduğuna rastladın mı?
- Hayır.
- Peki bunları kimden öğrendiniz? Bizden [Eshab-ı kiramdan] öğrenmediniz mi? Biz de Resulullahtan öğrenmedik mi? Peki Kur’anda kırk koyunda bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar paraya şu kadar dirhem zekat düştüğüne rastladın mı?
- Hayır.
- Öyleyse bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Resulullahtan öğrenmedik mi? Hac suresinde (Eski evi [Kabe’yi] tavaf etsinler) âyetini okumadınız mı? Peki orada Kabe’yi yedi defa tavaf edin diye bir ifadeye rastladınız mı?
- Hayır.
- Allahü teâlânın Kur’anda şöyle buyurduğunu duymadınız mı? (Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa da ondan kaçının.) [Haşr 7]
Hz. İmran daha sonra buyurur ki: Sizin bilmediğiniz bizim Resulullahtan öğrendiğimiz daha çok şey vardır."
Bir âyet-i kerime meali: (Size, âyetlerimizi okuyacak, sizi her kötülükten arıtacak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek aranızdan, bir resul gönderdik.) [Bekara 151]
İmam-ı Şafii hazretleri, (Bu âyetteki hikmetten maksat, Resulullahın sünnetidir. Önce Kur’an zikredilmiş, peşinden hikmet bildirilmiştir) buyuruyor.
Kur’an-ı kerim açıklamasız öğrenilseydi, Peygamber efendimize, (tebliğ et yeter) denilirdi, ayrıca (açıkla) denmezdi. Halbuki, açıklanması da emredilmiştir. İki ayet meali şöyledir:
(Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]
(Biz bu Kitabı, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun diye sana indirdik.) [Nahl 64]
Bu âyet-i kerimeler, açıklamayı gerektiren âyetlerin bulunduğunu gösterdiği gibi, bunu açıklamaya Resulullah efendimizin yetkisi olduğunu da göstermektedir. Kur’an-ı kerimde her bilgi açık değildir. Peygamber efendimiz bunları vahiy ile öğrenmiş ve ümmetine bildirmiştir. İki hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Bana Kur’anın misli kadar daha hüküm verildi.) [İ. Ahmed]
(Cebrail aleyhisselam, Kur’an ile beraber açıklaması olan sünneti de getirdi.) [Darimi]
İmam-ı Şarani diyor ki:
Ma'lûmdur ki, Sünnet Kitâb üzere kaziyedir. Aksi değildir. Zira sünnet, Kur'ân-ı kerîmdeki icmallerin açıklanmasıdır. Müctehid imamlar, sünnetteki icmalleri bize açıklıyan âlimler olduğu gibi, onlara uyan âlimler de, onların sözlerindeki icmalleri bize açıklarlar ve bu kıyamete kadar böyle devam eder.Üstadım Aliyyülhavas'dan (rahimehullah) duydum. Buyurdu: Sünnet bize Kur'ândaki icmalleri bildirmeseydi, âlimlerden hiçbiri, fıkıhdaki sular ve abdest bahislerindeki hükümleri çıkaramaz, sabah namazının farzının iki, öğle, ikindi ve yatsının farzlarının dört, akşam namazının farzının üç olduğunu, bilemezdi. Aynı şekilde hiçbir kimse kıbleye dönüldükte yapılan düâda, iftitahda ne söyleneceğini bilemezdi. Tekbîrin nasıl olduğunu, rükû' ve sücûd tesbihlerini, ta'dili erkânı, teşehhüde oturdukta ne okunacağını bilemezdi. Aynı şekilde bayram namazlarının nasıl kılınacağını, ay ve güneş tutulması namazlarını, cenaze, yağmur duası namazları gibi daha çok şeyleri kimse bilemezdi. Bunun gibi, zekâtın nisabını, orucun ve haccın şartlarını, alış veriş, nikâh, yaralama, kadılık ve fıkhın diğer bâblarının hüküm ve esaslarını bilen olmazdı. İmrân bin Husayn'e bir kimse, bizimle yalnız Kur'ânla konuş dedikte, İmrân ona: (Sen tam ahmaksın. Kur'ân-ı kerîmde farzların rek'atlarının sayısı açık olarak var mı? Yahud bunda sesli okuyun, diğerinde sessiz deniyor mu?) buyurdu. O kimse hayır dedi. İmrân bu sözü ile onu susturdu.Yine Beyhakî Sünen'inde Müsâfir namazı bölümünde, hazreti Ömerden (radıyallahü anh) bildirir: Hazret-i Ömere yolculukta namazın kasr edilmesi, ya'nî dört rek'atlı farzları iki rek'ât olarak kılmaktan soruldu ve: «Biz, azîz kitabda korku namazını buluyoruz, fakat seferî namazı bulamıyoruz» denildi. Sorana: «Ey kardeşimin oğlu [yeğenim], Allahü teâlâ bize Muhammed aleyhisselâmı gönderdi. Biz bir şey bilmeyiz. Ancak biz, Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) yaptığını gördüğümüz şeyi yaparız. O, seferde, 4 rekatlı farzları iki kılardı. Onu teşrî' eden Resûlullahdır (sallallahü aleyhi ve sellem)» buyurdu. Bu sözü iyi düşün. Çünkü çok güzeldir.
İmam-ı Süyuti diyor ki:
"Şunu bilesiniz ki, usül ilminde maruf olan şartları taşıyan -kavlî olsun fiilî olsun- hadisler hüccetdir. Resulullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadislerini inkar eden kimse küfre girer ve İslam dairesinden çıkar, yahudilerle, hıristiyanlarla veya Allahü teâlânın murad ettiği diğer kâfir fırkalarla beraber haşrolunur." (Miftahu'l-cenne, s.18)
20 Şubat 2011 Pazar
hafıza ve unutkanlık
Hiç düşündünüz mü acaba insan tam bir şeyi söyleyeceken söyleyeceği şeyi unutur ? yada neden unutur ? yada nede hatırlar? eğer hatırlayacaktıysa neden uzun sürdü yada neden hatırlayamadı yoksa beyin bir bilgisayarmı ? istenildiğinde ulaşılamıyorsa enğelleyen ney sonra ulaşılıyorsa neden sonra .Yada neden uyuruz ve bunu kontrol edemeyiz eğer konturol bizdeyse neden göz kapaklarımızı enğelleyemeyiz, ve eğer büyümek besllenmek ile ilgili bir durumsa neden beli bir yaştan sonra büyemiz neden durarar , o zaman beslenmek büyümek için bir etken değil , ya da neden? yaşlanmak denenen ve ölümle sonlanan bir makinenin içinde insan kendini hür zannneder yoksa aslında aslını mı unutmuş? Şüphesiz insanın üzerinde ALLLAHA 'c.c' şahitlik edenen nice uyarıcılar vardır ama insan nefis ve hevası ve cazibedar levhalar ona önce 'O'nu sonra kendi gerçeğini unuturur gerçeği bulma noktasında buluşmak duasıyla
18 Şubat 2011 Cuma
BESMELE İLE,,,,,,,,
Bismillahirrahmanirrahim
1- "Bismillah ile basladim; ruhum, O'nun sayesinde o besmele içinde sakli olan çok sirlari kesfetti."
[ Üstad Bediüzzaman Risale-i Nur'a Bismillah risalesiyle baslamistir. Ve o sayede besmelenin ve tevhidin sirlari olan Risaleler, özellikle 14. Lem'a'nin Besmele sirlari anlasilmistir. ]
2- "Ikincisinde O'nun yarattiklarinin en hayirlisi olan Hz. Muhammed'e salavat getirdim. O Muhammed ki ( dünyadan ) bütün dalalet ve yanlisliklari gidermistir."
[ 2. Söz Hz. Muhammed'in en temel vazifesi olan hakiki iman sayesinde, bütün yanlis anlayislarin ve kötülüklerin izale edildigini göstermistir. ]
3- "Ey Ilâhim, Senin ismine dayanarak dua ettim. Hep açik olan ve gittikçe parlayan Ehad ve Bedi' isimlerinle Sana yalvariyorum."
[ Risale-i Nur'un 3. parçasi olan ibadet ve dua ile alakali 3. Söz bu davanin bir delilidir. Evet Allah ehadiyet tecellisiyle dua edenlerle muhatap oluyor, ve Bedi' ismiyle harika bir sekilde onlarin dualarini kabul ediyor. ]
4- "Kadîr ve sani yüce olan isminle Senden istedim. Ey güçlü ( kadîr ) Allah'im, Sen islerimi kolaylastir."
[Dördüncü sözde, Risale-i Nur, Ism-i A'zam'in önemli bir sirrini kesfetmistir; ibadet, dua ve namazin ahiret ile iliskisini ispat etmistir. Ebedî ahiret yolculugunun ve o yolculuk içindeki islerin nasil kolaylasacagini göstermistir. ]
5- "Ey Hayy ve Kayyûm olan Allah'im, daima, umut ederek Sana yalvariyorum. Ehad ve Bedi' isimlerini sefaatçi yaparak yüksek sesle bagirip Sana yalvariyorum."
[ Takva ve ibadet ile alakali olan 5. Sözün de 3. Söz gibi, bu sirri kesfettigi görünüyor. Evet Hayy, Kayyûm, Bedi', Ehad isimlerinin imtihan ve egitim meydani olan su dünya hayatiyla ne kadar çok alakadar oldugu idrak edilebilir.]
6- "Denizin ortasina vurulan kiliç gibi olan isimlerinle ey yaratanlarin en hayirlisi olan Allah'im; hadiseleri yönlendiren, savas ve barisi saglayan isimlerinle Sana yalvariyorum ki, bu fitne atesi söndürülsün!"
[ Böyle bir dua, Risale-i Nur'un basina gelen fitne ateslerini hatirlatiyor. Çünkü Risale-i Nur'un davasi mal ve cani satip, Allah ugruna hizmet etmektir. Bu da imtihan gerektiriyor, bu da nefis ve hevânin devrede olmasini gerektiriyor. Bu 6. beytin genis izahi için 6. Söz'e bakiniz ki, nefsin atesinden kurtulasiniz! ]
7- "Ey Ilâhim, her derde, her ise âninda müdahale eden ve süratli bir sekilde icabet eden Allah, Ehad ve Bedi' isimlerinle sana yalvariyorum."
8- "Ki kalbin hayatini canlandirasin, yani ondaki kirleri gideresin. Kayyûmiyetinle onu ayakta tutasin, o kayyûmiyet sirri onda hep var kalsin, ve daima parlasin."
[ 7. Söz dua, ibadet ve esmanin tilsimlari hakkindadir. 8. Söz de kalbin, bedbinlik gibi kirlerden arinmasini ve Allah'in ihyasiyla ebedî bir hayati hak etmesini anlatiyor. Demek bu iki söz bu iki fikrayi serh ediyorlar. Onun için fazla söze gerek yoktur. ]
9- "Bu Hayy ve Kayyûm nûrunun çok simseklerinden bir ziya üzerime parladi, yüzüme ( kalbime ) bir parilti geldi ve simsek çakti."
[Böyle bir nûrun ve ziyânin ve manevi parildamanin pratik bir numunesi için, manevi inkisaflarin bir tatbikati olan 9. Sözü bir kere okuyun, bu beytin manasini yasayin!]
[Böyle bir nûrun ve ziyânin ve manevi parildamanin pratik bir numunesi için, manevi inkisaflarin bir tatbikati olan 9. Sözü bir kere okuyun, bu beytin manasini yasayin!]
10- "Ve kalbimin üzerine rahmet saganaklari döküldü. Kerîm olan, Mevlâ'miz Allah'in hikmetiyle... Ve bu sekilde, bu rahmet, hikmet, kerem hakikatleri konustular."
[ Rahmet-i Ilâhiye'nin bir eseri olan ve o rahmet, hikmet, kerem kapisindan hasri isbat eden 10. Söz, o kadar güçlü bir sekilde bu 10. beytin tefsiri oluyor ki; baska izaha gerek kalmiyor.
"Rabbinin Rahmet eserlerine bak; nasil yeryüzünü ölümünden sonra diriltiyor. Iste bunu yapan ölüleri de diriltendir, O her seye gücü yetendir." ]
11- "Bundan sonra her yönden Nurlar beni kusatti. Ve büyük olan sahibimiz Allah'in hasmeti, bizi yüceltti."
12- "Allah'im Seni tenzih ederim, Sen yaratanlarin en hayirlisisin. Ve çok mükemmel bir sekilde çok çok yaratansin ve biat ( andlasma ) yapanlarin en iyisisin!"
[ Bu Küçük Sözlerin altyapi hazirligindan sonra, Risale-i Nur'un inkisafi ve telifi açildikça açildi, çok nurlar özellikle 12. Sözün Esasâti gibi gerçekler Üstad'i kusatti. Üstad büyük bir sekilde yüceldi, motive oldu, o dönemdeki yikintilarin anlamsiz olmadigini anladi. Ve büyük yeni bir olusumun esiginde oldugunu anladi. Ve ilk hizmet andlasmasini Allah ile yapti... Allah'in çok özel tecellileriyle, bu hizmetin Sahs-i Manevisini yaratmasini diledi. Ve basarmak için bundan sonra gelen beyitlerle dua etmeye basladi.
Nitekim, bundan sonra üslup degisiyor. Buraya kadar, geçmis zaman kipi ile dua iken bundan sonra gelecek zaman kipi kullaniliyor... Bu sirri bilmeyen mütercimler, bu geçen 12 beyti de genis ve gelecek zaman kipi ile ifade etmislerdir. ]
[ Bu Küçük Sözlerin altyapi hazirligindan sonra, Risale-i Nur'un inkisafi ve telifi açildikça açildi, çok nurlar özellikle 12. Sözün Esasâti gibi gerçekler Üstad'i kusatti. Üstad büyük bir sekilde yüceldi, motive oldu, o dönemdeki yikintilarin anlamsiz olmadigini anladi. Ve büyük yeni bir olusumun esiginde oldugunu anladi. Ve ilk hizmet andlasmasini Allah ile yapti... Allah'in çok özel tecellileriyle, bu hizmetin Sahs-i Manevisini yaratmasini diledi. Ve basarmak için bundan sonra gelen beyitlerle dua etmeye basladi.
Nitekim, bundan sonra üslup degisiyor. Buraya kadar, geçmis zaman kipi ile dua iken bundan sonra gelecek zaman kipi kullaniliyor... Bu sirri bilmeyen mütercimler, bu geçen 12 beyti de genis ve gelecek zaman kipi ile ifade etmislerdir. ]
13- "Allah'im, beni maksadima ulastir, bütün ihtiyaçlarimi gider. Heca harfleri seklinde toplanan Hurûf-u Mukattaa hakki için..."
14- "Muskama emanet olarak birakilan harflerin sirri hürmetine; Isimlerinin nûrunun parlakligi hürmetine; yüce olan Ruhlarin hürmetine;"
15- "Bana nurlardan parlak bir feyiz akit; üzerime gelsin, Nûr isminle kalbimin ölülügünü dirilt!"
16- "Ey Allah'im, bana bir heybet ve celâl giydir. Düsmanlarin ellerini ilim sayesinde benden uzaklastir."
[ 16. Mektup, bu beytin gerçeklesmis bir delilidir. ]
17- "Allah'im, benimle her nevi düsman ve kiskançlik arasina perde koy, yüce olan ve barisi saglayan Kadîr ve Azîz isimlerinin hürmetine!"
18- "Tecelli etmekte olan Celâl ve büyüklügünün nûruyla; Merhamet ve Sefkatinle; çok çok bereketli olan Kuddüs isminle, Sen bu karanliklari aydinliga çevir."
19- "Ey bu milletin Rabbi olan Allah'im, Sen Nûr ile ihtiyacimi yerine getir. Öyle bir Nûr ki, tecellisi seri olur. Ve hemen is biter."
[ 12 saatte yazilan 19. Mektup bu duanin bir kabul edilisidir. ]
20- "Her bir peygamberini bir Ism-i A'zam'a mazhar edip onlari mucizelerle muvaffak ettigin gibi, Sen Kâfi isminle islerimi kolaylastir."
( Mucize degil de Sen bana yetersin! )
21- "Ey yüce büyüklük Sahibi, Sen sadece bana ( ilmî ) bir keramet ver; ilim esrari bana açilsin çünkü Sen bütün akillarin ve zekâlarin sahibisin. Onlar ancak Seninle açiliyorlar."
[ Burada " Halîm " kelimesi sefkatli manasindan ziyade akli, zekâyi hikmet dairesinde kullanan ve taskinliklara yol vermeyen zat demektir. Ki Araplar böyle kisilere akilli ( hikmetli ) manasinda " Halîm " derler.
Bu hakikat Sabûr isminin bir nevî tecellisidir. Ki, sabirla ilgili 21. Söze bakabilirsiniz. ]
22- "Beni her türlü korku ve siddetten kurtar; esprisi, kesin olan, hikmetli bilimsel ve kusatici bir söz ile..."
[ Üstadi dinsizlerden kurtaran 22. Söze ve onu düsmanlarindan kurtaran 22. Lem'a'ya bakiniz! ]
23- "Ey Celâl Sahibi Allah'im, beni " kün " kef' i ile koru, ey heybetten ve basarisizliktan dolayi kirilan kirik kalbleri tamir eden ve onlari canlandiran Allah'im!"
[ Eski Said hayati Üstad için bir hayal kirikligi idi. Fakat bir gecede " Ol " emriyle Yeni Said oldu, kirik kalbi tamir edildi. Ve yeniden canlandi. Yahya oldu. 38 sene dine yeniden hizmet etti. Bakiniz 23. Söz. ]
24- "Bana ( ilimden ) bir deniz ver, ve o denizin karasinin en hayirli kismini bana nasip et; çünkü Sen benim siginagimsin, ve bütün sikintilar, ancak Seninle gider..."
25- "Ve üzerime rizki rahmet seli gibi yagdir. Çünkü insanlar azsa da Sen onlarin umudusun."
26- "Sen düsmanlarimizi sagir, dilsiz ve kör et; ( bizim ne yaptigimizi bilmesinler... ) Ey güçlü Allah'im, Sen Celâl ve büyüklügünle Onlari kekeme eyle!" ( Millete yanlisi anlatmasinlar! )
27- "Alîm ve Ganî isimlerinle beraber Kudretinin dairesinde, Ism-i A'zam'inla yanlis yapmaktan korundum."
[ Evet zaman ve zemine göre olan, Üstad'in içtihadlari dogru çikmistir. Eger onlardan yanlis çikarimlar yapilmazsa…]
[ Evet zaman ve zemine göre olan, Üstad'in içtihadlari dogru çikmistir. Eger onlardan yanlis çikarimlar yapilmazsa…]
28- "Bütün insanlarin kalblerini üzerime cevir. Ve Selâm isminin hürmetine bana onlardan bir kabul duygusu nasip et!"
[ Salât ve selâmin sirlari için 28. Lem'a'ya ve 28. Mektubun bir kismina bakabilirsiniz! ]
[ Salât ve selâmin sirlari için 28. Lem'a'ya ve 28. Mektubun bir kismina bakabilirsiniz! ]
29- "Ya Ilâhî islerimi kolaylastir, ve bize izzet ve yücelik ver. Alî ve A'lâ isimlerinin hürmetine!..."
30- "Ve üstümüze örtünü sarkitiver; kalblerimize sifa ver; Sen, korkulardan dolayi hastalanan kalblere sifanin ta kendisisin!"
31- "Ey Allah'im, bütün çalismalarimizi bize bereketli kil, ve her seyi kolaylastiran "Hû" isminle bütün zorluk dügümlerini çöz!"
32- "Ey Ilâhî, Allah, Hû, Hàyra'l-Hàlikîn isimlerinle; ve bütün riziklarin, güzelliklerin onun cömertlik hazinesinden gelisip gelen Cevad isminle Sana yalvariyorum."
33- "Senin gücünle, her yönden gelen bütün düsmanlari reddediyoruz, geri gönderiyoruz! Ve Sen Ism-i A'zam'inla, uzaktan onlara vurup, onlari dagitiyorsun!"
34- "Ya Rabbi, ya Ze'l-Celâl Allah'im, çöl kelerinin gelip kendisine sikayette bulundugu, Hz. Muhammed hürmetine Sen o düsmanlarimizi rahmetinden mahrum et!" ( Onlari basarisiz kil! )
35- "Ya Ilâhî, umudum Sensin, efendim Sensin; eger bana tam isabet edecek bir ok atmak istemislerse, Sen onlarin okunu yamult!" ( Onlara dönsün! )
36- "Ya Rabbi, kesin olan iraden ile bütün zarar verenlerin tuzaklarini ve içlerinde sakladiklari kinlerini benden çevir."
37- "Ey kendilerinden dilekte bulunulanlarin en hayirlisi, ve ihsan edenlerin en hayirlisi; ey umut edilenlerin en hayirlisi, Sen gelmis geçmis bu ümmete rahmet eyle!" ( Onlari basarili kil! )
38- "Ismi Nûr ve güzellik olan yildizimi parlat; günler ve çaglar boyunca, ey sürekli parlayan Nûr olan Allah'im!"
39- "Senin Allah, Ehad, ......, Celâl, Celîl, Bedi', ........., isimlerin hep parlamaktadirlar."
40- "Bütün dualara kesin cevap veren isimlerini sayarak.........."
"O isimlerinin ortaya çikip parlamasiyla çevrenin bereketiyle....."
"O isimlerinin ortaya çikip parlamasiyla çevrenin bereketiyle....."
41- "Nûr lambasi, tutusturuluyor, gizlice açiklaniyor. Lambalarin lambasi tutusturuluyor, gizlice aydinlaniyor."
[ Bakiniz 28. Lem'a, Yeni Asya Yayinlari ]
[ Bakiniz 28. Lem'a, Yeni Asya Yayinlari ]
42- "Celâl ve Hàlik isimlerinin nûruyla; ve kibriyanla; çok bereketli olan Kuddüs ismiyle; bu fitne atesi söndürüldü."
43- "Allah, Hû, Samed, Cebbar, Kahhar isimleriyle ve savas deniziyle yükselen düsmanlik atesi söndürülecektir."
44- "Allah, Hak, ......, Cemîl, Vedûd ve Mucîb, .......... isimlerinin hürmetine......."
45- "Mürîd, Cemîl, Zâhir isminle taksim edilen; yüce ve yüceltilen ayetlerin ( ve tefsirlerinin ) sani hürmetine......."
46- ".........."
47- ".........."
48- "..........." (1)
[ Bu üç beytin genis izahi için Üstad Bediüzzaman bastan sona kadar, 8. Sua' Risalesini telif etmistir. Burada nasil bir Mucize-i Aleviye oldugunu göstermistir.
Bu isimlerin meali hiç kimse tarafindan tam bilinmis degildir. Fakat tertip, telmih ve kelime isaretleriyle Risale-i Nur'a baktigi kesin bir hakikat gibidir. ]
47- ".........."
48- "..........." (1)
[ Bu üç beytin genis izahi için Üstad Bediüzzaman bastan sona kadar, 8. Sua' Risalesini telif etmistir. Burada nasil bir Mucize-i Aleviye oldugunu göstermistir.
Bu isimlerin meali hiç kimse tarafindan tam bilinmis degildir. Fakat tertip, telmih ve kelime isaretleriyle Risale-i Nur'a baktigi kesin bir hakikat gibidir. ]
49- "Selâm isminle duami kabul et, ve benimle beraber ol; düsmanlara karsi bana Sen kâfi gel; çünkü onlar çok azdilar."
50- "Ey yüceler yücesi, Sen gerçekten yücesin; Sen gerçek Haksin, diger isler sadece araya giren bir rüzgar esintisi gibidir."
51- "Senin dergahina gelen ve iltica eden bütün havl ( kasdî güç ) ve siddetli saldiri, ancak Seninledir ve Senin bu kuvvetinle ancak zulmet dagilir."
52- "Tâhâ, Yâsîn ve Tâsîn ile bizim için ol, mutlulugumuz için Tâ Sîn Mîm ile bize dön!"
53- "Kâf Hâ Yâ Ayn ve Sadlariyla; bizi kusatan her kötü gözden korunuruz!"
54- "Hâ Mîm, Ayn sonra Sîn ve Kaflariyla; Selâm isminle her nevi kötülükten korunuruz!"
55- "Kaf ve Nûn ve onlardan sonraki Hâ Mîm ile yine korunuruz, Ve Duhan suresinde saglam bir sir vardir."
56- "Elif Lam ile ve Nîsâ sûresiyle, ve Mâide ukùduyla; En'âm ve Nûr surelerinde bir nur parlamistir."
57- "Elif Lâm sonra peslerindeki "Ra" sirriyla; Nûr isminle bütün ( süflî ) ruhanilerin üstüne çiktim."
58- "Elif Lam sonra Mîm ve Ra'si ile Ruhlarin mecmaina yükseldim. Fakat gerçek Ruh çok yücedir."
59- "Kitabin ( Kur'an'in ) bütün Hâ Mîm' lerinin sirriyla üzerime Nûr isminin fazli aksin, ey bölümlere ayrilmis Nûr!"
60- "Amme, Abese, Nâziat ve Târik sûrelerinle Ve's-semâ-i Zâti'l-Burûc ve Zilzal sûrelerinde....."
61- "Tebâreke, sonra Nûn sonra Seele Sâil sûreleri hürmetine. Hümeze, Ve's-semsi Küvvirat surelerinde........."
62- "Ve'z-zâriyât-i zerven, Ve'n-necmi izâ hevâ, Veikterabet sûreleriyle bana isler yakinlastirildi."
[ Buralarda konu ve sira ile 30. Söz'e, 32. Söz'e, 29. Söz'e vesaire Risalelere isaret vardir. 8. Sua'ya bakiniz! ]
[ Buralarda konu ve sira ile 30. Söz'e, 32. Söz'e, 29. Söz'e vesaire Risalelere isaret vardir. 8. Sua'ya bakiniz! ]
63- "Bütün Kur'an sûrelerinin içinde hizip ve ayet olarak, okuyanin okudugu ve manen nâzil oldugu kadar sirlar vardir."
[ 8. Sua'ya bakiniz ]
[ 8. Sua'ya bakiniz ]
64- "Iste ey Allah'im, Senin fazlinla bu sekilde yazdirdigin üstün kitaplar hürmetine Sana yalvariyorum."
65- ( Mealen ) "Rahman ve Rahim isminin tecellisiyle yeni ve harika olarak Esmâ-i Hüsnâ'na dayanilarak yazilmislar, ve Hakîm ismiyle taksim edilmisler."
66- "........... Senin Esmâ-i Hüsnâ'n sirriyla fetih ve nasri ( ilâhî yardimi ) süratli netice verirler."
67- "Kibriya ve Hâkimiyetinin nuruyla ey efendim; ve Âyetü'l-Kübra ile beni ani felaketlerden emin kil!"
68- "Ey Ilâhim, zuhûr ve kemalâtinin hakki için ve bu sekilde odaklanan Esmâ-i Hüsnâ'n ile beni daginikliktan kurtar..."
70- "Bunlar Nûr harfleridir. Yüce ve yüksektirler. Asâ-yi Mûsa ismiyle de karanlik dagildi."
71- "Ya Rabbi onun sirriyla Sana yalvariyorum. Gayet zillet içindeki birinin yalvarisiyla… Ki; onunla insanlar hidayet buluyor…"
72- "Bu manadaki bütün kelimelerin san ve serefi, üstünlügü vardir. Günler ve çaglar devam ettikçe; ya Rabbi Sen sefkat et!"
73- "Ya Rabbi, gerçekten ben Seni çagirdim; bütün ayetlerle ve ayetlerin içindekileriyle Sana yalvardim!"
74- "Iste bütün bunlar nur kelimeleridir, onlarin özelliklerini topla. Ve manalarini tahkik et; bütün hayir onlarla tamamlanir…"
75- "Iste ya Rabbi, bana musahhar bir yardimciyi daima hazir et: Allah'in ifriti; onunla bütün sikintilarim gider…"
76- "O ifrit içinde bana itaat eden bir hizmetkari musahhar kil; Fatiha ve pesinde gelen Kur'an hurufâti hürmetine…"
77- "Iste ya Rabbi, Senin o Ism-i A'zam'inla Sana yalvariyorum ki; onunla dua edildigi zaman bütün isler kolaylasir."
77- "Iste ya Rabbi, Senin o Ism-i A'zam'inla Sana yalvariyorum ki; onunla dua edildigi zaman bütün isler kolaylasir."
78- "Ya Ilâhî, Sen zayifligima aci, zellelerimi bagisla; o dua sayesinde ki, bütün peygamberler onlarla dua etmis ve yalvarmistir…"
79- "Ey Hàlikim, ey Efendim, ihtiyacimi kaza et. Ya Rabbi bütün islerim Sana teslimdir…"
80- "Ya Rabbi, Hz. Muhammed'in sana olan yakinligiyla ( velayetiyle ) sana yalvariyorum; ve Onda birlesen Esmâ-i Hüsnâ'n ile Sana yalvariyorum."
81- "Sen cömertliginle, af ve safhinla tevbelerimizi kabul etmekle miskin olan kuluna muamele et; beni kötü bakislardan koru!"
82- "Beni hayra, dogruluga ve takvaya muvaffak eyle; ve yüksek cemaat ile Firdevs Cennetine yerlestir."
83- "Hayatimda ve öldükten sonra, ve kabrin karanliklarini üstümden atip, nuru görünce bana sefkatle muamele et."
84- "Ve hasirde ya Ilâhî amel defterimi beyaz kil; eger tartilarim hafif gelirse Sen onlari agirlastir."
85- "Beni hizla Sirat sinirindan geçir. Beni atesin ( Cehennemin ) ve içindekilerin sicakligindan koru!"
86- "Ve isledigim bütün günahlarda bana müsamaha göster. Çok çok kabarik olsa da benim bütün günahlarimi affet…"
(……………………………………………………………………………………..)
(……………………………………………………………………………………..)
87- "Iste ey sani yüce Ism-i A'zam'i tasiyan! Sen tehlikeli bütün durumlardan kurtulacaksin, sonunda selamete ereceksin."
88- "Dövüs, çekinme; savas, korkma; vahsilerle mamur olmus bütün her yere bas!"
89- "Karsila, kaçma; diledigin her düsmanla mücadele et; her yeri kusatmis olsalar da krallarin siddetinden korkma!"
90- "Korkacagin bir yilan olmayacak; görecegin bir akrep olmayacak; ve sallanarak sana gelen bir arslan olmayacak!"
91- "Kiliçtan korkma, hançerin darbesinden korkma, mizraklardan korkma, ve oklarin serrinden de korkma!"
92- "Iste bunu okuyanin mükâfâti Zât-i Ahmediye'nin sefaatidir. Ve cennetlerde saf olmus hurilerle beraber hasrolacaktir."
93- "Ve bil ki, Hz. Muhammed Mustafa peygamberlerin en hayirlisidir. Ve Allah'in daginik ( çesit çesit ) yaratiklarinin en üstünüdür."
94- "Her ihtiyacin aninda O'nun ( A.S.M ) makamini kendine sefaatçi yap; Ondan iste ki zulümden ve azginlardan kurtulasin…"
95- "Ya Rabbi, her gün ve her saat, her nesne hareket ettikçe, Sen, seçkin olan Hz. Muhammed Mustafa'ya salât ve rahmet indir."
96- "Sen o Seçkine ve bütün ailesine salât indir; yer bitkileri ve rüzgarin esintileri kadar."
97- "Yeri ve gögü dolduran bir salât ile Ona salavât indir. Parlayan gök gürlemeleriyle beraber, yagan bulutlarin yagmuru kadar…"
98- "Ey Muhammed ( A.S.M ), bizzat Allah ve meleklerinin sana salât ve selam etmesi Sana yeter."
99- "Sen de daima, yalvararak O'na selam ve baris elini uzat. Günes dogup günler ve çaglar geçtikçe…"
100- "Hasim ailesinden temiz olanlara da selam et. Hacilarin hac edip verdikleri selam sayisinca…"
101- "Ya Ilâhî Ömer ile beraber Ebu Bekir'den razi ol; sâbit-kadem olan Haydar ile beraber Osman'dan da razi ol:"
102- "Ve böylece bütün Âl ve Ashaptan da razi ol, Evliya, Salihler ve içlerinde barinanlardan da razi ol…"
103- "Bu Hz. Muhammed'in amcasinin oglu olan Ali'nin makalesidir. Yaratiklarla ilgili bütün bilgi sirlari ve gizli bilgiler onda toplanmistir."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)